ıIıI OsSi FoRuM IıIı Eğlence Oyun Video Müzik Platformu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ıIıI OsSi FoRuM IıIı Eğlence Oyun Video Müzik Platformu

Full Sürüm Oyunlar, Demo Oyunlar
 
AnasayfaPortalGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Safevi Devleti

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 184
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 09/02/08

Safevi Devleti Empty
MesajKonu: Safevi Devleti   Safevi Devleti Icon_minitimeC.tesi Mart 01, 2008 12:44 pm

Safevî Devleti (Safevîler)


On altı ile on sekizinci yüzyıllar arasında İran’da hüküm süren Türk
hânedânı. Evliyanın büyüklerinden olan Şeyh Safiyyüddin Erdebilî’nin
soyundan geldikleri için, Safevî ismiyle anıldılar.
Safevîlerin dedesi olan Safiyyüddin Erdebilî, 1252-1334 yılları
arasında, Erdebil ve civarında yaşamış bir veliydi. Kendisi ve
halifeleri zamanında, yolu, İran, Irak ve Andolu’da yayıldı. Osmanlı
padişahlarının, Timur Han ve Akkoyunlular'ın ilgi ve yakınlıklarını
gördüler. Timur Han, Safiyyüddin Erdebilî’nin torunlarından Hoca Ali’ye
Erdebil şehrini vermiş ve burada bağımsız hareket etme yetkisi
tanımıştı. Anadolu’ya daha önceki devirlerde yerleşmiş olan Bâtınîler
ve Timur Han tarafından Anadolu’dan götürülen Türkmenler, Safeviyye
yolunun mensupları arasına girdiler. Bâtıniyye sapık fırkasının,
Eshâb-ı kirâm (Hazret-i Peygamber'in arkadaşları) düşmanlığını esas
alan fikirlerini, Safevîler arasında yaymaya başladılar. Hoca Ali’nin
torunu olan Cüneyd’e de, Eshâb-ı kirâm düşmanlığını bulaştırdılar.

Cüneyd, Bâtınîlerin fikirlerinin etkisinde kalarak, doğru yoldan
ayrıldı. Ehl-i sünnet itikadında olan Müslümanların nefretini kazanan
Cüneyd, baba ve dedelerinden dolayı kendisine gösterilen hürmet ve
sevgiyi istismar edip, siyasete karıştı. Bölgeye hakim olan
Karakoyunlular'a karşı, zaman zaman ayaklanmalar düzenledi. Bu yüzden
memleketini terk etmeye mecbur kalarak, bir ara Osmanlılar'a ve
Karamanoğulları'na sığındı. Ancak, sapık fikirlerinden dolayı buralarda
da tutunamadı. Güney ve Güneybatı Anadolu ile Suriye’nin kuzeyindeki
Türkmenler arasında sapık fikirlerini yayarak, bu bölgede bir beylik
kurmaya çalıştı. Fakat Mısır Memlûk hükümdarlarının müdahalesiyle
başarısızlığa uğradı. Sonra Trabzon ve Canik bölgesine giderek burada
faaliyetlerde bulundu. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan, Şeyh Cüneyd’in
nüfuzundan faydalanmak üzere, onu kızkardeşi Hadîce Begüm’le
evlendirdi. Bu evlilikten, Haydar adında bir oğlu dünyaya geldi.
Gürcistan ve Çerkez ülkelerine seferler düzenledi. Şirvan hükümdarı
Halil ile yaptığı muharebede öldü (1460).

Fikrî temelleri, Eshâb-ı kirâm düşmanlığına dayanan bir devlet kurmayı
gaye edinen Cüneyd’in yerine, oğlu Haydar geçti. O da açıkça Eshâb-ı
kirâm düşmanlığını yaymaya çalıştı. Dayısı Uzun Hasan’ın kızı Halime
Begüm Âlemşâh’la evlendi. Bu evlilikten, meşhur Şâh İsmâil dünyaya
geldi. Akkoyunlularla akrabalık bağlarını daha da pekiştiren Haydar,
gücünü arttırdı. Kendine tâbi olanlara, kızıl başlıklar giydirdi. Bu
sebeple ona tâbi olanlara “Kızılbaş” adı verildi. Babasının öcünü almak
üzere, Şirvan hükümdarı Ferruh Yesâr üzerine yürüdüyse de, 1488’de
yapılan savaşta öldü.

Haydar’ın ölümünden sonra, İsmâil’in de aralarında bulunduğu çocukları,
anneleriyle birlikte, dayıları ve Akkoyunlu sultanı olan Yakub
tarafından hapsedildiler. Sultan Yakub’un 1490’da ölümünden sonra,
İsmâil ve kardeşleri, anneleriyle birlikte serbest bırakıldılar. Büyük
kardeşleri olan Sultan Ali, Safevîlerin başına geçti. Daha sonra
Akkoyunlularla araları iyice açıldı. 1493’te Akkoyunlularla yaptığı bir
muharebede, Sultan Ali’nin ölümünden sonra Safevîler dağıldı. Sultan
Ali, ölmeden önce yerine henüz altı yaşında olan kardeşi İsmâil’i
veliaht tayin etmişti. İsmail ve kardeşi İbrahim’in başına bir iş
geleceğinden korkan Safevîler, onları gizlediler. Bir müddet Gilan’a
götürülen İsmâil, orada altı yıldan fazla kaldı.

Akkoyunlu Hükümdarı Sultan Rüstem’in ölmesi üzerine meydana gelen
kargaşalıktan istifade etmesini bilen Safevîler, çocuk yaşta olan
İsmail’in etrafında toplanıp, Akkoyunlu tahtında hak iddia ettiler.
Çoğu Anadolu’da bulunan birçok Türkmen kabilesini de yanlarına alarak,
Arran (Karabağ) ve Şirvan’ın bir kısmını ele geçirdiler. Âzerbaycan
üzerine yürüdüler. Akkoyunlu hükümdarı Elvend Beyi, yenilgiye
uğrattılar. Tebriz’e dönen İsmail bin Haydar’ı, 1501’de şah ilan
ederek, Safevî Devletini kurdular.

Şah İsmail Safevî, öncelikle çevresindeki beylik ve devletlerle
savaşıp, bazılarını hakimiyeti altına aldı. Şiîliği yayarak, Tebriz’de
on iki imam adına hutbe okutup, kendi adına para bastırdı.

Akkoyunlular, elden çıkan topraklarını ele geçirmek için teşebbüse
geçtilerse de başarılı olamadılar. Doğuda bulunan Timurlu Devleti de
zayıflamıştı. Kendini güçlü hisseden Şah İsmail, 1502-1503’te Irak
üzerine yürüyüp Akkoyunlu Hükümdarı Murad Beyi mağlup ederek Şiraz’ı
ele geçirdi. Kazerûn’u alıp, pek çok Sünnî âlim ve Müslümanı kılıçtan
geçirtti. Yezd ve İsfahan’ı da istilâ ederek, sapık fikirlerini kabul
etmeyen Müslümanlara zulüm yaptı ve kabul etmeyip karşı çıkanları
öldürttü. Anadolu içlerinde ve Osmanlı topraklarına da fikirlerini
yaymaya teşebbüs etti. İsfahan’da bulunduğu sırada, Osmanlı Padişahı
İkinci Bayezid Han, elçiler göndererek fikirlerinden vazgeçmesini ve
Sünnî Müslümanlara karşı uyguladığı zulmü durdurmasını istedi.

Bir taraftan Osmanlı hükümdarlarına bağlılığını bildiren Şah İsmail,
diğer taraftan Sünni Müslümanlara karşı zulüm hareketini devam
ettiriyordu. 1505’te Kazvin’e gelerek, Hâlid bin Velid’in soyundan olan
Hâlidîleri topluca katlettirdi. 1507’de, Dulkadiroğlu Alâüddevle Beyi
mağlup edip, Erciş, Ahlat ve Bitlis’i ele geçirdi ve Elbistan’a kadar
ilerledi. İşgal ettiği yerlerde on binlerce Sünnî Müslümanı
katlettirdi. Hakimiyet sahasını genişleten Şah İsmail, Irak-ı Arab’a
sefer düzenledi. 1509’da Bağdat’ı istilâ etti. Burada bulunan Sünnî
âlimlerinden pek çoğunun türbelerini tahrip ettirip, Sünnî Müslümanları
topluca katlettirdi. Bir müddet sonra, Huzistan üzerine yürüyerek
burayı zaptetti.

Horasan’ı fetheden Özbek Hükümdarı Muhammed Şeybek üzerine yürüyerek,
1509’da Merv civarında Özbek kuvvetleriyle karşılaştı. Bu muharebede
Muhammed Şeybek Han yenildi. Muhammed Şeybek Hanın kafatasını kendisine
şarap kadehi yapan Şah İsmail, derisine saman doldurup, zaferine alamet
olmak üzere Osmanlı Sultanı İkinci Bayezid Hana gönderdi. Bu
galibiyetten sonra kendini güçlü hisseden Şah İsmail, Mâverâünnehir
üzerine yürüdü. Özbeklerin sulh talebi üzerine, Belh ve birkaç vilayeti
zaptettikten sonra, Irak’a döndü.

Şah İsmail, bir taraftan seferler düzenleyerek ülkesini genişletmeye
çalışırken, diğer taraftan derviş kılığında ve tarikat mensubu adı
altında pek çok taraftarını, komşu ülkelere, bilhassa Osmanlı
topraklarına göndererek isyan ve karışıklıklar çıkarttı. Bunlardan
Şah-kulu veya Şeytan-kulu diye bilinen Karabıyıkoğlu, üzerine
gönderilen Osmanlı kuvvetlerini, üst üste bozguna uğrattı. Kütahya’yı
tahrip etti. Veziriâzam Ali Paşa ile giriştiği muharebede öldürüldü ise
de Ali Paşa da şehit düştü. Anadolu’daki isyanlar üzerine, İkinci
Bayezid Han, Safevîlere meyledenlerin İran’a gitmelerini yasaklayarak,
bunların bir kısmını, Rumeli’ye sürgüne gönderdi. Şah İsmail,
taraftarlarının kendisini ziyarete gelmelerinin yasaklandığını haber
alınca, İkinci Bayezid Hana mektup yazarak onların gönderilmelerini
istedi. İkinci Bayezid Han ise yazdığı mektupta, İran’a gidenlerin Şahı
ziyaret için değil, askerlikten kaçmak için gittiklerini bildirdi ve
Şah İsmail’in isteğini yerine getirmedi.

Bu sırada Şah İsmail’in, Osmanlı Devleti için içten ve dıştan büyük bir
tehlike arz etmeye başladığını, Osmanlılara karşı Mısır Memlûk Sultanı
Kansu Gûrî (Gavri) ile anlaştığını tespit eden İkinci Bayezid Han,
gerekli tedbirleri aldı. Fakat herhangi bir harekete geçmedi. Yavuz
Sultan Selim Han, Osmanlı padişahı olunca, Anadolu’da bulunan Safevî
taraftarlarına karşı takibata girişti. Özbek Hanına haber göndererek,
Şah İsmail’e karşı harekete geçmesini istedi. Şah İsmail’e de, ağır
hakaretlerle dolu mektuplar yazarak, onu savaşa girmeye tahrik etti.
Nihayet, 23 Ağustos 1514’te Çaldıran’da yapılan savaşta, ağır
mağlûbiyete uğrayan Şah İsmail, muharebe meydanından kaçtı (Bkz.
Çaldıran Savaşı). Bu sırada Özbekler, Horasan’ı tekrar ele geçirdiler.
İçkiye ve işrete düşkün olan Şah İsmail, devlet erkânının isteği
üzerine, henüz bir yaşında olan oğlu Tahmasb’ı, veliaht tayin etti.
1524’te Erdebil’in Serab kasabasında öldü.

Şah İsmail’in ölümünden sonra, yerine, henüz on yaşında bulunan büyük
oğlu Ebü’l-Muzaffer Tahmasb geçti. Yeni Şahın çocuk olması, bazı
karışıklıklara sebep oldu. Hattâ, bazı kabileler, kendi bölgelerinde
bağımsız hareket etmeye başladılar. Bu durumdan istifade eden Özbekler,
birçok kere Horasan’ı zaptettiler. Şah Tahmasb’ın daha sonra Horasan’a
tayin ettiği vali, bu bölgeyi hakimiyeti altına aldı.

Bitlis Hakimi Şeref Beyin, Safevîlere itaat etmesi, Osmanlı ordusunun,
Safevîlere karşı sefer açmasına sebep oldu. Bu sırada Özbekler,
Horasan’ı tekrar zaptettiler. Osmanlı ordusunun, Irakeyn Seferinden
dönmesini fırsat bilen Şah Tahmasb, Özbek Hanı Ubeydullah Han üzerine
yürüyerek Herat ve Kandehar’ı tekrar aldı. Elkas Mirzâ komutasındaki
yirmi bin kişilik bir orduyu da, Şirvanşâhların idaresindeki Şirvan
üzerine gönderdi. Bu ordu, 1538’de Şirvan’ın önemli kalelerini ele
geçirdi.

Gürcülerle de mücadeleye girişen Safevîler, uzun çarpışmalardan sonra, onları hakimiyetleri altına aldılar.

Bu sırada, Avrupa seferleri sebebiyle, Osmanlı-Safevî münasebetleri bir
müddet sessiz kaldı. Ancak, Safevî kumandanlarından Elkas Mirzâ’nın,
Osmanlılara ilticâ etmesinden sonra Kanunî Sultan Süleyman, 1548’de
Tebriz üzerine bir sefer daha düzenledi. Meren civarında, Safevî
ordusu, Osmanlılara yenildi. Kanunî Sultan Süleyman Hanın vefatından
sonra, Osmanlı-Safevî münasebetlerinde sessizlik hakim oldu. Şah
Tahmasb, İkinci Selim ve Üçüncü Murad’ın cüluslarında (tahta
çıkışlarında) İstanbul’a elçi göndererek, cülus tebriknâmesi ve
hediyeler takdim etti. 53 yıl gibi uzun bir müddet saltanat süren Şah
Tahmasb, hükümet merkezini Tebriz’den Kazvin’e nakletti. Tezkire-i Şah
Tahmasb adıyla bilinen kendi hâl tercümesini (otobiyografisini) yazan
Şah Tahmasb, veliahd tayini hususunda Kızılbaş reisleri arasında çıkan
anlaşmazlık sebebiyle, 15 Mayıs 1576’da zehirlenerek öldürüldü.

Şah Tahmasb’ın ölümünden sonra oğlu İsmail Mirzâ, İkinci Şah İsmail
unvanıyla tahta geçti. Bazı Kızılbaş ileri gelenlerini ve diğer
şehzadeleri ortadan kaldırdı. Ehl-i sünnetin dört hak mezhebinden Şafiî
mezhebini tercih edip, âlim geçinen ve Eshâb-ı kirâm düşmanı olan
kimseleri, sarayından uzaklaştırdı. Ehl-i sünnet âlimlerine karşı ilgi
duyup, onları sarayına aldı. Osmanlılarla antlaşma yaptı. Devlet
kademelerinde bulunan Kızılbaşları azledip, yerlerine, kendine tâbi,
fakat tecrübesiz kimseleri getirmesi, Eshâb-ı kirâm düşmanlarının karşı
çıkmasına sebep oldu. Bir sene kadar saltanatta kaldıktan sonra,
1577’de düşmanları tarafından zehirlenerek öldürüldü.

Şah İkinci İsmail’in vefatından sonra, yerine kardeşi Muhammed
Hudâbende geçti. Âmâ olan bu hükümdar, idareden âciz olduğu için,
memleketi eşi idare etmeye başladı. Yerine de Hamza Mirzâ’yı veliaht
tayin etti. Şah İkinci İsmail zamanında Osmanlılarla yapılan anlaşma
bozulduğundan, Osmanlı Sultanı Üçüncü Murad Han tarafından Safevîlere
harp ilan edildi. Vezir Lala Mustafa Paşa kumandasındaki ordu,
Safevîleri, Çıldır Ovasında yendi. Tiflis ve Şirvan bölgeleri,
Osmanlıların eline geçti. Safevîler, kaybettikleri toprakları geri
almak üzere teşebbüse geçtilerse de, başarılı olamadılar. Bu durum
karşısında Şah Hamza Mirzâ, sulh isteğinde bulundu. Fakat, 1586’da Şah
Hamza Mirzâ da öldürüldü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://ossi.yetkin-forum.com
 
Safevi Devleti
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Abdaliye Devleti

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ıIıI OsSi FoRuM IıIı Eğlence Oyun Video Müzik Platformu :: Kültür & Sanat Ve Bilim :: Tarih-
Buraya geçin: